google.com, pub-3163838852151076, DIRECT, f08c47fec0942fa0
top of page
Yazarın fotoğrafıYitik

YAZMAYAYDIM BEN BU KARA YAZIYI *


“Muhsin Başkan’ı taşıyan helikopter düşmüş.”


Arkadaşımın heyecanla ve ağlamaklı bir ses tonuyla verdiği kara haber, pimi çekilmiş el bombası gibi düşüveriyor yüreğimin orta yerine. Kanım çekiliyor hücrelerimden. İlk şoku atlattıktan hemen sonra telefona sarılıyorum ama ulaşmak mümkün olmuyor.


İlk ulaşabildiğim Yusuf Hocam. Metanetli, umutlu. Bilgi kirliliğinden şikâyetçi. Durumu netleştiremiyoruz. Televizyon kanallarını geziniyorum şuursuzca. Hemen hepsinde aynı tarz haberler; “Helikopter zorunlu iniş yaparken düşmüş, yaralılar, kurtulacaklar.” Bu haber biraz olsun su serpiyor yüreğime.


Ancak Asi Nehri gibi tersine akıyor zaman. Her dakika asır oluyor. Zaman geçmek bilmiyor. Ve beklediğimiz o muştu bir türlü gelmiyor. Dakikalar, saatler ilerledikçe canım cendereye giriyor. Sığamıyorum kabıma. Görünmez bir elin kıskacında sanki yüreğim. Odamın duvarları dört bir yandan üzerime yürüyen düşman şimdi.


Televizyonda vakarla açıklama yapan Alperenleri seyrediyorum. Ve yetiştirdiği yiğitleri gördükçe daha bir kanıyor yüreğim. Her biri YAZICIOĞLU sanki. Yüzlerinde kararlılık, gönüllerinde umut. O’nun kadar inançlı, O’nun kadar asil ve O’nun istediği gibi umutlular.


Dualar, gözyaşları billur billur dökülüyor dudaklardan. Onu tanıyan, tanımayan, onunla aynı fikri paylaşan, paylaşmayan. Herkes ama herkes aynı üzüntüyü yaşıyor, aynı kaygıyı taşıyor. Dilim varmıyor söylemeye ama “Ömrünü birliğe ve sevgiye adayan güzel insan, gidişin bile birliğe vesile oldu.” diye geçiriyorum içimden.


Gece ve gündüz.

Dualar, hıçkırıklar.

Umut ve hayal kırıklığı.


Hepsi birbirine karışıyor. Araf’tayız. Ölüm ile yaşam, gurbet ile sıla, hasret ile vuslat arası ince bir çizgideyiz.


Ve düşünceler.


Anlamaya çalışıyorum ama beyhude çaba.


  • İlk düşüş anında İhlas Muhabiri İsmail Güneş’in ulaştığı acilde çalışan görevlinin “Aynı helikopterde misiniz?” gibi tuhaf sorularla yirmi dakika boyunca konuşarak bölgedeki tek irtibat telefonunun şarjını bitirmesini,

  • Böyle hassas bir konuda tek bir sözcüğün bile sevenlerinin üzerinde yapabileceği duygusal travmayı doğurabileceği toplumsal olayları hesaplamadan bizzat devlet görevlileri tarafından yapılan yalan yanlış açıklamaların oluşturduğu bilgi kirliliğini,

  • Kalkış saati, istikameti, takribi hızı ve düştüğü saat belli olan helikopterin enkazına 47 saat boyunca ulaşılamamasını,


Anlamıyorum… Anlayamıyorum… Anlamak istemiyorum.


Ve kazadan tam 47 saat sonra inanmak istemediğimiz o kara haber geliyor. Arz ayağımın altından kayıyor sanki.


Boşluktayım, düşüyorum. Ben de burada üşüyorum.


Söyleyecek, anlatacak, haykıracak çok şey var aslında. Ancak dil söylemekten bîzar, kalem yazmaktan aciz.


Türk-İslam Ülküsüne adanmış ve o uğurda vuslata ermiş, her anı ilmek ilmek çileyle örülmüş bir ömür.


Güldü Zindanda açan güldü Ne bir gün gördü Ne bir gün güldü

O dünyayı gurbet bilenlerdendi, O yetim gözyaşı silenlerdendi, O cellada, ipe gülenlerdendi, O ölmeden evvel ölenlerdendi


Fatihalar, tekbirler sana başkanım. Mekânın cennet, ruhun şad olsun. Yüce Türk Milletinin başı sağ olsun.


Bilinsin ki; “Bir gülün koparılması, baharın gelişini engellemez.”


Allah Türk’ü asıl şimdi korusun.


* Bu yazı 25 Mart 2009 günü, Muhsin Yazıcıoğlu'nun şehadetinden hemen sonra kaleme alınmıştır.

210 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page