google.com, pub-3163838852151076, DIRECT, f08c47fec0942fa0 VAY BAŞIMA GELENLER
top of page
  • Yazarın fotoğrafıYitik

VAY BAŞIMA GELENLER


Göğe yakın olmak nasıl bir duygu bilmiyorum. Zira boyum ülke standartlarının altında.


Yaşı müsait olanlar hatırlarlar. Eskiden TRT’de “Nokta ile Virgül” vardı. Çok uzun ve çok kısa iki arkadaşın komik hikayelerini anlatan skeçler oynarlardı. Allah sizi inandırsın ben girdiğim her ortamda o hikayedeki nokta oluyorum. Ama üzülmüyorum neticede noktayım. Son sözü ben söylerim diye teselli ediyorum kendimi.


Öyle çok çok kısa değilim ama yine de aile efradı ve arkadaşlarım arasında zaman zaman bu durumla ilgili orantısız esprilere maruz kalabiliyorum.


En çok şu sensörlü kapıların olduğu yerlerde sorun yaşıyorum. Çoğu zaman elimi kaldırmadan kapı açılmıyor. Fark edenlerin alaycı tebessümleri de bonus. Ama daha beteri de var; sensörlü lambalar. Evet tahmin ettiğiniz gibi özellikle kafe ve restoranlardaki tuvaletler tam bir felaket. Giriyorsun ışık yanıyor ama oturduğunda karanlıktasın. Artık iş bitene kadar küçük Emrah’ın sahne dansı gibi elini kolunu salla babam dur.


Geçen yıl bir arkadaşımı ziyarete gitmiştim. Arkadaşımın boyu benden hayli uzun. Hoş neredeyse bütün arkadaşlarım benden uzun. Artık alıştım bu duruma.


Neyse işgüzarlık yapıp kenarda gözüme batan duvar saatini asayım dedim. Arkadaşım banyoya girince çekici aldım, çivi ağzımda, dizimi sandalyenin üzerine koyup tam yerini ayarlıyordum ki; banyodan gelen “Gördümmm! Gördümmm!” çığlığıyla irkildim. Az kalsın çiviyi yutuyordum. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken arkadaşım çoktan gülme krizine girmişti bile. Neymiş efendim kısacık yere sandalyeyle mi ulaşıyor muşum?


Mübarek sen bana gülene kadar beni görmek için sarf ettiğin çabaya gül. Allah sizi inandırsın geriye doğru ters bir yay çizmiş nerdeyse o halimi görebilmek için. O gün bugündür de ne zaman çivi bahsi açılsa kahkaha atmaya başlıyor. Çok matah bir şeymiş gibi.


İstanbul’da yaşayanlar bilir. Geçen yıl çok fena kar yağdı. Ciddi ciddi yollar falan kapandı. Arabayı çıkartmak istemedim. Bir arkadaşım var kış sürüş tecrübesi daha fazla. Onu aradım birlikte geçelim karşıya diye.


Kısa bir süre sonra arkadaşın evinin önündeydim. Arabayı temizledik, ısıttık, bismillah deyip çıktık yola. Bu arada arkadaşım insan azmanı. Arabada sadece ikimiz varız ama kendimi sıkışmış hissediyorum. Öyle böyle değil. Biraz gittikten sonra tatlı bir rampadan inerken sağlı sollu park etmiş araçlar yüzünden arkadaşım frene dokununca aracımız kızakladı ve önümüzdeki araca dokunduk. Aracın sol stop lambası kırıldı.


Haliyle durduk ve geçmiş olsun demek için araçtan indik. Vurduğumuz araçtan inen arkadaş benden daha kısa; Süper Mario gibi bir şey ama nasıl sinirli anlatamam. Bağırış, çağırış, küfür, kıyamet. Neyse kaş altından bir arkadaşıma baktı, bir bana sonra ışık hızıyla gelip yakama yapıştı.


Ben şok! Ben vefat! Ben iptal!


Gülmekten alamadım kendimi. “Kardeşim; burası İngiltere mi? Bak bakayım aracın direksiyonu sağda mı? Sürücü ben miyim? Benim gibi çeyrek porsiyonsun. Gözün Şoförü yemedi de beni mi döveceksin?” deyince, Mario yakamı bıraktı başladı gülmeye.


Her şey o kadar hızlı yaşandı ve o kadar komikti ki şaşkın şaşkın bize bakan arkadaşım da patlatıverdi kahkahayı.


Berbat başlayan günümüze kahkahayla devam etmek bir yana iyi bir arkadaş da kazanmıştım. Bayram değil, seyran değil bu mevzu aklına nereden geldi demeyin.


Sabah Mario’yu gördüm de aklıma geliverdi.

385 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page