Bu dert beni iflah etmez del'eyler Benim dert çekmeye dermanım mı var amman
“Sabır ve zaman; işte benim bahadır askerlerim” demiş Tolstoy. Ne güzel söylemiş. Leo Tolstoy gibi birinin elinde iki yiğit savaşçıya dönüşebilir belki sabır ve zaman. Lakin bizim için sabır demir leblebi, zamansa Asi Nehri gibi hep tersine akmakta.
O yüzdendir açıp avuçlarımızı göğe haber salmamız, o yüzdendir Yunus’un dizelerini yaralı gönlümüze merhem diye çalmamız;
Cana cefa kıl ya vefa Kahrın da hoş, lütfun da Ya dert gönder ya deva Kahrın da hoş, lütfun da
Hoştur bana senden gelen Ya hilat-û yahut kefen Ya taze gül, yahut diken Kahrın da hoş lütfun da
Sözlüklerde sabır kelimesinin karşısında; “Acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi” yazıyor.
Eğer sabrın tarifi buysa gerçekten ortada bir tezat var. Zira hayat dediğimiz şey mücadeleden ibarettir. Şayet haksızlıklar, musibetler, belâlar karşısında gerekli çabayı göstermeden, rıza gösterip geçmesini beklemek erdem olsaydı yahut buna sabır denseydi iki cihan serveri efendimiz (sav) mücadeleyi öğütlemezdi. Sabır kabulleniş değil, bir mücadele şeklidir. Ve ancak böyle tanımlandığı zaman sabrın sonu selamete çıkar.
İnsan, beşikten mezara talebe ve hayat her anıyla bir dersler silsilesi. Her gün yeni bir şey öğreniyoruz, öğrendiklerimizden de sınava tabi tutuluyoruz. İşte sabır da bu derslerin en büyüğünden ve sanırım ben bu dersten kaldım.
Kaldım diyorum zira tahammül sınırlarımı çok çok aşıyor yaşadıklarım. Hani kış aylarında beklenenden fazla yağan kar kütlelerinin kırdığı ağaç dalları vardır bilir misiniz? Yağan karın ağırlığına dayanamaz ağaç ve kırılıverir en ince yerinden. Kendimi o ağaçlar gibi hissediyorum. Yorulmuş, örselenmiş ve nihayet en ince yerinden kırılıvermiş.
Yoruldu sabrım. “Sabır yorulur mu?” demeyin, inanın yoruluyor. Dizlerimde dermanım olsa zamanım olmuyor, zamanım olduğunda ise dermanım kalmıyor.
Kalmadı gayrı mecalim. İşte budur hâl-i pür melâlim.
Böylesi anlarda bir ayet-i celile, kurak topraklara z/amansız düşen yağmurlar gibi boşalıveriyor yüreğimin orta yerine sağanak sağanak; “Kimseye gücünün üstünde bir vazife yüklemeyiz.”
İşte o an dağılıyor kara bulutlar ve tarumar oluyor u/mutsuzluk denilen sığınak.
Anlıyorum ki; sabır denilen şeyi öğrenmek de sabır işiymiş meğer. Yine Yunus’un dizelerine sığınıyorum;
Gelse de celâlinden cefa Yahut cemâlinden vefa İkisi de cana sefa Kahrın da hoş, lütfun da
Gerek ağlat, gerek güldür Gerek yaşat, gerek öldür Aşık Yunus sana kuldur Kahrın da hoş, lütfun da
Derdim dünya olmadıktan sonra, dünya kadar derdim olsa ne gam?
Allah var, gam yok.
Vesselam.
Comments