google.com, pub-3163838852151076, DIRECT, f08c47fec0942fa0 ÖMERİN YERİ
top of page
  • Yazarın fotoğrafıYitik

ÖMERİN YERİ

Bazen bir türkü, bazen bir fotoğraf karesi sizi alır mazide bir yerlere götürüp bırakıverir. Bu sabah video paylaşım sitesindeki Düzceli vatandaşımızı dinlerken senelerce öncesine döndüm.


Vatandaşımızın söyledikleri değil, Düzceli oluşuydu beni maziye götüren. 1988 yılıydı. Liseyi henüz bitirmiş ve Düzce Meslek Yüksek Okulu’na kayıt yaptırmaya hak kazanmıştım. Kısa süreli ayrılıklar hariç ailemden ve çocukluğumun geçtiği ilçemden ilk kez ayrı kalacaktım.


Babamla gece vakti çıktık yola. Ertesi sabah okuldaydık. Kayıt işlerini hallettik ve döndük. Yurda da müracaat etmiştim ancak her nasıl olduysa sonuçlar açıklandığında ismimi göremedim. Yani kalacak bir yer lazımdı. Geçici olarak Düzce’nin hemen girişinde bulunan Kredi Yurtlar Kurumuna misafir öğrenci olarak yerleştim. Ancak burada en fazla on beş gün kalabileceğim söylendi. Bir yandan okula gelip giderken bir yandan da kalacak yer arıyordum.

Cedidiye Camii’nin hemen karşısında Gürkan Otel diye bir yer vardı. Fiyatı uygun ve yeri de merkeziydi. Yurttan sonra bir hafta on gün kadar da orada kaldım. Ama neticede öğrenciydim ve uzun süre burada kalamazdım. O zamanlar amcam Çankırı’da DSİ’de şefti. Onun kanalıyla Çoban diye tabir edilen yerdeki DSİ’nin misafirhanesinde kalabilirdim. Ama bir sorun vardı amcama ulaşamıyordum bir türlü. Bu cümle size saçma ve komik gelebilir ama o yıllarda cep telefonu yoktu. Jetonlu kulübelerden irtibat kurmaya çalışırdık.


Aklıma bir hinlik geldi. Kulübeden DSİ misafirhanesini amcamın adıyla aradım. “Birazdan yeğenim gelecek, yardımcı olursanız sevinirim.” gibilerinden bir şeyler söyledim. Karşı taraftan olumlu cevap alınca sevinçten uçacak gibi oldum ama bir yandan da gidince sesimden beni tanırlarsa diye korkmaya başladım.


Neyse ki yarım saat sonra gittiğim misafirhanede gayet iyi karşılandım. İki kişilik bir oda verdiler ama başka konuk yoktu yani tek başıma kalacaktım. Bir ay kadar kaldım orada. Öğrencilik yıllarımın en konforlu günleriydi diyebilirim. Kesintisiz sıcak su o günler için en büyük lüksümdü. Sabah kahvaltısı da gayet uygundu. Bir ay sonra da üç arkadaş bir ev tutmuş ve kalacak yer sorununu okul bitene kadar çözmüştük.


Okula ve Düzce’ye dair pek çok hatıram var. Ancak hafızamda en diri olanı akşam yemeklerini yediğimiz “ÖMERİN YERİ” adındaki pide salonuydu. Bütün öğrencilerin uğrak yeriydi. Ve inanılmaz kalabalık olurdu. Allah affetsin, bazı akşamlar züğürtlük ve öğrenciliğin verdiği fırlamalıkla kalabalığa karışır hesap ödemeden sıvışırdık.


Geçen yıl bir arkadaşımla birlikte sabah erken saatlerde İstanbul’dan Ankara’ya gitmek niyetiyle çıktık yola. Hava henüz alacakaranlıktı, hafiften yağmur yağıyordu. Radyodan yükselen müziğin eşliğinde sohbet ederek yol alıyorduk, her şey yolundaydı. Lakin tam Düzce’ye girerken aniden önümüze çıkan bir tilkiye çarptık. Daha doğrusu tilki bize çarptı ve koşarak geçti. Ancak bizim arabanın tamponu düştü, radyatöründen sular akmaya başladı. Hemen sağa çekip servisi aradık. Başımıza geleni anlattık. Bize konum attılar ve ihtiyatlı bir şekilde servise davet ettiler. Kısa bir süre sonra servisteydik. Ciddi ifadeyle ustalar arabayı inceledikten sonra 13 bin lira civarında bir masraf çıkardılar ve üç gün sonra da arabayı verebileceklerini söylediler.


Kimileri para biriktirir ben insan biriktirmeyi severim. Arkadaşım üzgün bir vaziyette ustalarla konuşurken rehberimden Düzce’de spor salonu işlettiğini bildiğim adaşımı, arkadaşımı aradım. Yarım saat sonra yanımızdaydı. Kısa bir selam kelam faslından sonra meramımızı anlattım. Adaşım; “Telaş etmeyin bu işin piri bir abimiz var. Çok da güvenilir biridir. Ona gidelim o bize yol gösterir.” dedi. Takıldık peşine ve bahsettiği iş yerine geldik. Atölyenin duvarlarındaki Beşiktaş posterleri dikkatimi çekti. Zira arabada Ankara’daki bir arkadaşımıza götürmek üzere Beşiktaşlı futbolculara imzalattığımız üç adet forma vardı.


Ustalar aracı incelediler. Ve 850 liraya arabayı yaparız 3-4 saat sürer dediler. İnanamadım çünkü servis 13 bin lira istemiş ve üç gün sürer demişti. Firma sahibi çaylarımızı yudumlarken, işçilik yazmadım bunlar sadece malzeme listesi işçilik bizden olsun deyince; “Beşiktaşlı mısınız?” dedim. “Belli olmuyor mu?” dercesine duvarları göstererek gülümsedi. Çayımdan bir yudum aldım ve şaşkın bakışları arasında hiçbir şey söylemeden kalkarak arabadan formaları alıp döndüm. Masanın üzerine serip; “Bunlar işçiliği ödemeye yeter mi?” dedim. Abinin gözleri ışıl ışıl oldu. Sanırım o an firmanın devrini istesem yapardı.

Kısa süre sohbet ettikten sonra bize eşlik eden arkadaşıma; “ÖMERİN YERİ duruyor mu?” diye sordum. Adaşım; “elbette” deyince gözlerimizle anlaşarak yola koyulduk. Biraz sonra yeşillikler içindeki işyerinin bahçesindeydik. Arkadaşım “Selamun Aleyküm Avni abi” diyerek elini uzatınca hatırladım. Avni abi Ömer amcanın oğluydu. Avni abi bizi buyur etti, çaylarımızı içtik. Ömer amcanın vefat ettiğini öğrendim. Rahmetle yad ettik. Hazır konu da açılmışken utanarak; “Avni abi biz öğrenciyken hemen her akşam burada yerdik. Bazı akşamlar paramız olmadığı için kalabalıktan istifade eder ödeme yapmadan çıkardık. Lütfen hakkınızı helal edin.” dedim. Avni abi gülümseyerek; “Kardeşim inanır mısın bunu söyleyen o kadar çok kişi geliyor ki buraya. Ama içiniz rahat olsun babam çok kurt bir esnaftı onun bunu bilmemesine, fark etmemesine imkan yok. Öğrenci olduğunuz için gülümseyerek göz yummuştur. Ben size hakkımızı helal ederim ama bir şartla.” dedi.


Yalan yok öyle söyleyince biraz çekinerek; “Abi başım gözüm üstüne.” dedim. Avni abi de fark etmiş olacak ki kahkahayı patlatıp; “Öğle vakti gelmiş yemekte bana eşlik ederseniz hakkım helaldir.” dedi.


Körün aradığı bir göz, Allah verdi iki göz. Helalliği hak etmek için sofranın hakkını verdim. Geçmişi ve müşterek tanıdıklarımızı bir bir yâd ettik.


O gün bir kez daha anladım ki şu dünya da en büyük kazanç dostluk. Allah onların eksikliklerini göstermesin.

695 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page