google.com, pub-3163838852151076, DIRECT, f08c47fec0942fa0 BİR CİNAYETİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
top of page
  • Yazarın fotoğrafıYitik

BİR CİNAYETİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ


Geçen hafta Cuma günü Türkiye Ankara’dan gelen suikast haberi ile sarsıldı. Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan ATEŞ Cuma namazı çıkışı uğradığı silahlı saldırı neticesinde Hakka yürüdü.


O andan itibaren hayatın olağan akışına aykırı bir takım şeyler olmaya başladı. Suikast kurbanı aynı zamanda Hacettepe Üniversitesi’nin öğretim görevlisiydi. Herkes adeta ölüm sessizliğine büründü.


Ne bir zamanlar genel başkanlığını yaptığı kurumdan, ne Ülkücü camiadan ve ne de Hacettepe Üniversitesi’nden taziye mesajı gelmedi. Hatta medya bir müddet gündemine almadı. Bu duruma hiç kimse bir anlam veremedi. Teşkilat içerisindekiler şaşkınlıkla birbirlerine mesaj atarak, telefon ederek olanı biteni anlamaya çalışırken, ülkücüler sosyal medyada duygusal paylaşımlar yaparak Sinan Ateş’i sahiplendiler.


Yayınlanan mesajlarda eyleme duyulan öfke ve Sinan ATEŞ’in vefatından duyulan üzüntüden ziyade Ülkücü kurumların sessizliğine sitem vardı.


Bu suskunluğun neticesi midir bilinmez ancak bir anda sosyal medyada mahkemeler kuruldu. Mantar gibi türeyen ve çoğu yurt dışı kaynaklı onlarca hesaptan MHP ve Ülkü Ocakları Genel Merkezi’ni hedef alan paylaşımlar yapılmaya başlandı.


Tabiri caizse tam bir enformasyon bombardımanına maruz kaldı ülke.


Öyle ki bulanık su avcılarının bu faaliyetleri suikastın önüne geçti. Sinan’ın cansız bedeni henüz toprağa verilmeden siyasetin çirkinliği bir kez daha serildi gözler önüne.


Hayatta iken bir selamı çok görenler, cüzzamlıymışçasına ondan kaçanlar ne hikmetse birden Sinan Ateş aşığı olup arsızca paylaşımlar yaptılar.


Teşbihte hata olmazmış leş kargaları gibi üşüşen bu güruh gazi bir babanın, iki çocukla yalnız kalmış bir annenin ve daha da önemlisi yetim kalan iki kız çocuğunun acısı üzerinde adeta tepindiler.


Cenaze töreninde yaşananlar ise çok daha vahimdi. Fotoğraf çekmek için birbirleriyle yarışan kravatlı puştlar, hemen oracıkta “Bakın onlar sessiz kaldı, Ülkücülük bizim partimizde” olur diyerek paylaşımlar yapmakta bir beis görmediler.


Öyle ki cenaze namazında dahi fotoğraf çektirip, paylaşım yapanları gördü bu gözler.


Genç bir babanın aziz naaşı ve sevenlerinin acısı nasıl istismar edilir el birliği ile gösterdiler bütün ülkeye.


Sükunetle olanı, biteni gözlemlemeye çalıştım. Ve bir kez daha anladım ki biz millet olarak üzülmeyi, acımızı yaşamayı bilmiyoruz.


Öfkemiz de, sevincimiz de, üzüntümüz de abartılı olduğu için duygularımızla hareket edip pek çok gerçeği gözden kaçırıyoruz. O yüzden yaşadığımız olaylardan ders alıp gelecekte tekrar etmemek varken ısrarla aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemeye devam ediyoruz.


Biz insanımızın ölüsünü seviyoruz. Misal görevi başındayken her türlü hakareti savurduğumuz, “Benim kim olduğumu biliyor musun!” diye parmak salladığımız askerimizi, polisimizi bayrağa sarılı tabutta görünce bir yakınımızı kaybetmişçesine üzülüyor, yemeden içmeden kesiliyoruz.

Yalan mı?


Mesela Muhsin Yazıcıoğlu’nu hatırlayın. Hayatta iken kaç kişi bilirdi doğum gününü? Şimdi onu tanımayanlar, hiç görmeyenler bile sosyal medyada doğduğu günü kutluyor.


Birilerinin adamı olmak yerine inandığımız davanın adamı olmaya çalışsaydık bunlar gelir miydi başımıza? Her devrin adamı olmak için gösterdiğimiz gayretin onda birini her devirde adam kalmak için gösterebilseydik kim bükebilirdi bileğimizi? Biz kişileri konuşmak, tartışmak yerine fikirleri, ilkeleri tartışsaydık böyle mi olurdu?


Dost acı söylermiş yazdıklarım ve yazacaklarım için lütfen bana kızmayın ama birinin bunu söylemesi gerek.


Sinan ATEŞ ile ilgili yapılan paylaşımların tamamında Ozan Arif’in vefatında yaşananlara atıf vardı.


Oysa Ozan Arif vefat ettiğinde Ülkü Ocakları genel başkanı Sinan Ateş’ti. Ve genel merkez Ozan Arif için taziye mesajı yayınlanmasını yasakladığı gibi, cenazeye katılımı da talimatla engellemeye çalışmıştı. Hatta talimatı dinlemeyen Samsun Ocak Başkanı “Emir demiri keser” denilerek görevden alınmış, taziye mesajı yayınlayan bazı Ülkücü sanatçılar mesajlarını silmek zorunda kalmışlardı.


Ha keza şimdi ekranlarda dolaşan ve isminin önünde “eski” yazan ülkücülerin en çok eleştirdiği muhalif gazeteci, siyasetçi vb şahısların darp ettirilmesi hadisesi Sinan’ın genel başkanlığı döneminde yok muydu?


Günahım kadar sevmem ama İsrafil KUMBASAR’ı, Sebahattin ÖNKİBAR’ı darp eden çocuklar talimatı vahiy yoluyla mı almışlardı?


Kendimi bildim bileli Ülkücüyüm. Teşkilat yapısını ve anlayışını bilirim. Ülkücü hareketin mazisinde, geleneğinde, kültüründe, töresinde böyle alçakça bir eylem tarzı yoktur.


Fikir ayrılıkları, kavgalar, dövüşler olabilir, olmuştur gönül istemez ama gelecekte de olabilir. Lakin Ülkücü ülkücüye kurşun atmaz bilakis ülküdaşına atılan mermiye göğüs gerer. Ülkücü Ülkücünün ardında dağ gibi durandır.


O yüzden isimlerinin önüne koydukları “eski” sıfatıyla ekran ekran dolaşıp korkakça ima ile bu aşağılık eylem için yine ülkücüleri hedef gösterenlerin ancak hummalı bir beyin kusmuğu olabilecek sayıklamalarına itibar etmeyin.


Soysuz, şerefsiz bir güruh, organize bir şekilde günü birlik çakma hesaplar üzerinden küfür, hakaret ve tehdit mesajları gönderiyor ve sonra da engelleyip gidiyorlar. Sandığımızdan daha büyük ve organize bir fitne hareketi ile karşı karşıya kaldığımızın resmidir bu.


Bu çaba bana Ozan Arif’in “Bizi vurup bizden hesap sordular!” dizesini hatırlatıyor.


Eylemin failleri, sebebi ve sair her şey yargının konusudur. Devletimizin olayın tüm bağlantılarını ortaya çıkaracağından ve bu yoz ilişkiler ağını gözler önüne sereceğinden zerrece kuşkum yok.


Bu üzücü olay üzerinden siyasi rant sağlamaya çalışanlar en kibar ifadeyle haysiyetsizdir.


Bekleyelim ve görelim.


Ne güzel demiş atalar; “Hele şu toz duman dağılsın, bindiğin at mı eşek mi anlarsın?”


Bazen Allah şerlerin içine hayır gizler. Dilerim ki bu menfur olayı da hayra tebdil eylesin Allah. Tuzak kuranların tuzaklarını başlarına geçirsin.


Demem o ki; acılar, sevinçler gibi bazı şeyler siyasetin dışında kalmalı, başka bir deyişle siyaset insanlığımızı törpülememeli. Birbirimize kin, nefret, öfke kusmak için değil, sarılmak, kucaklaşmak için bahaneler, vesileler aramalıyız.


Ve artık kendimizi başkalarının yaptığı/yapmadığı şeyler üzerinden konumlandırmayı bırakıp, biz neler yapıyoruz ona bakmalıyız.


Bu vesile ile bir kez daha Sinan Ateş’i rahmetle anıyor, ailesine ve tüm sevenlerine baş sağlığı diliyorum. Aziz ruhu şad olsun.

461 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page