Anadolu’da karabasana dair pek çok hikaye ve hatırat anlatılır. Genel inanışa göre, Allah’ın emir ve yasaklarına yahut toplumun genel kabullerine aykırı bir davranışta bulunursanız gece karabasan gelebilir.
Karabasandan kaçmak mümkün değildir. Uyanırsınız ama hareket edemezsiniz, çığlık atabilirsiniz ama sesiniz duyulmaz. Hatta bir rivayete göre Karabasanın; “Avucumun ortası delik olmasa insanları boğarak öldürebilirdim.” dediği söylenir. Yine bir rivayete göre karabasanı yakalayabilirseniz sizin esiriniz olur ve her isteğinizi yerine getirir.
Çevremden pek çok kez duyduğum bu anlatıların etkisinden midir nedir gençlik yıllarımda ben de karabasan olayını defalarca yaşadım. Hala da zaman zaman yaşarım.
İlk kez başıma geldiğinde henüz lise öğrencisiydim. Rahmetli babaannemin bana öğrettiği gibi her gece üç ihlas bir fatiha okumadan yatağa girmezdim. Hiç unutmuyorum soğuk bir kış gecesiydi. O zamanlar doğalgaz falan hak getire. Soba sadece oturulan odada yanar diğer odalar adeta buz keserdi. Elektrikli battaniyeler vardı yatmadan yarım saat kadar önce onlar aktif hale getirilir yatağa girerken de kapatılırdı. İşte ben de vakit kaybetmeden duamı edip yorganı burnuma kadar çektim.
Ne kadar süre geçti bilmiyorum. Beynimin içinde gittikçe yükselen bir çekirdek çitleme sesi ile açtım gözlerimi. Etrafıma bakındım hiçbir şey yok ama kımıldayamıyorum. Bağırmak istiyorum sesim çıkmıyor. Ne kadar sürdü bu hâl bilmiyorum ama bir müddet sonra kan ter içinde attığım son çığlığın küçücük bir parçasını duyarak uyandım. O kadar korktum ki tarif edemem. Hemen ışığı açtım. Bir zırh olduğunu düşündüğüm için belki de ürkek adımlarla gidip abdest aldım ve bildiğim bütün duaları okuyarak yeniden uyudum.
Sabah olduğunda babaanneme anlattım. Allah rahmet etsin; “Sana hep söylüyorum. Oğlum yatakta sakın bir şey yeme, yatağına ekmek kırıntısı falan döküldüğü için seni korkutmuşlar. Bir şey olmaz.” deyip geçiştirdi.
Sonraki zamanlarda da pek çok kez buna benzer şeyler yaşadım. Hatta bir keresinde sabaha kadar defalarca oldu. Delik deşik etti uykumu. Babaannem o günün sabahı “Oğlum yastığının altına bir bıçak, çatal falan metal bir şey koy bir şey olmaz.” demişti. Onu da denedim. Hatta rahmetli dedemden kalma süngüyü bile koydum ama bana mısın demedi.
Yıllar içerisinde belki de sık sık başıma gelmesinden dolayı korkularımı tamamen yenemesem de kendime “Oğlum nasılsa öldürmüyor. Takma kafana.” diye telkin ederek törpüledim.
Hiç unutmuyorum. Sene 1990. KYK yurdunda kalıyorum. Final haftası ve aynı zamanda ertesi gün Regaip Kandili. Arkadaşlarla akşam üzeri çıkıp ekmek arası bir şeyler hazırlattık. Niyetimiz hem geç saate kadar ders çalışmak hem de sahur yapıp kandil gününü oruçlu geçirmek.
Bilirsiniz ders çalışırken, kitap okurken o normal zamanda gelmeyen uyku olanca ağırlığıyla çöküverir üzerinize. Sanki göz kapaklarıma iki cüce oturmuş. O ağırlığa direnerek gece saat ikiye kadar falan çalıştım. Sahuru yaptım, dişlerimi fırçaladım ve duamı okuyup ranzanın üst katındaki yatağıma çıktım. Odada üç ranza vardı ve altı kişi kalıyorduk.
Uyumuşum. Üzerinden ne kadar geçti bilmiyorum. O tarifsiz uğultu ile yine geldi karabasan.
Bağırıyorum sesim çıkmıyor. Kurtulmak için ranzadan düşmeye çalışıyorum ama kımıldamak ne mümkün. Korkmuyorum ama hareket edemiyorum. “Karabasanı yakalarsan senin olur her isteğini yerine getirir.” rivayeti geldi hatırıma. “Ulan aç gözünü yakala şunu yeter artık!” dedim içimden.
Gözümü araladığımda göğsümden kedi büyüklüğünde bir karaltının uzaklaştığını gördüm. Bu zihnimin bana bir oyunu muydu yoksa gerçek miydi inanın bilmiyorum.
Durduk yere bunları size anlatmak nereden icap etti onu da bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var. Karabasan konusunda bilim Anadolu insanı ile aynı fikirde değil.
Karabasan denen olguyu bilim adamları “Uyku Felci” olarak açıklıyor. Fizyolojik analizlere göre uykunun REM (Rapid Eye Movements) denilen Hızlı Göz Hareketleri evresinin düzensiz olması yahut bu evrede uyanmanın gerçekleşmesinden oluşuyor uyku felci.
Yine bilimsel çalışmalara göre uyku felci uykuya dalarken ya da uyanmanın hemen öncesinde meydana geliyor. Uykuya dalarken meydana gelirse vücut fizyolojik olarak REM uykusu devresine hazırdır ancak beyin hala kendini kapatamamıştır. Buna “Hipnagojik Uyku Felci” deniyor. Bu durumda birey bilinç sahibidir yani uykunun getirdiği bilinçsizlik hali henüz devreye girmemiştir. Vücut “Uyku Atonisi” denilen ve vücudun felçli gibi hareketsiz kalmasını sağlayan bir duruma geçmiştir. Bu gerçek bir felçten farksızdır. Birey uyanıklığının bilincindedir ancak bedenini hareket ettiremez.
Eğer uyku felci uyanmadan henüz önce meydana gelmişse henüz REM döngüsü tamamlanmamıştır ancak beyin uykudan uyanır ve bilinçli hale döner. Buna da “Hipnopompik Uyku Felci” denir. Yine bu durumda da birey uyandığının farkında olsa da henüz uyku atonisi durumu kapatılmamıştır ve geçici bir felç durumu yaşanır.
Kısaca uyku felci, beynin algısal kısmı ile vücudu kontrol eden kısmının fizyolojik açıdan uyumsuzluğundan doğan bir sorun.
Bunları bilmek beni rahatlatsa da; “O kadar bahsettik kendinden umarım bu gece yine ziyaret etmez.” demeden de edemiyorum. :)
Comments