Geçen hafta bir iş ziyareti için Ayvalık’taydım. Yaz kalabalığından ve keşmekeşinden eser yoktu. Ayvalık denince akla deniz, kum güneş gelse de, beni cezbeden tarafı daha çok tarihi dokusu. Belki de o yüzden işten arka kalan zamanlarımda mümkün olduğunca dolaşarak, sokaklarından tarihi koklamaya gayret ettim.

Yol kenarında olduğu için ilk gün dikkatimi çekmişti Hamidiye Camii. Bugün, yarın derken ancak dün ziyaret etme fırsatı bulabildim.
Caminin bahçesindeki anıt, bahçeye girerken gözüme çarpmıştı, ezana az kaldığı için yakınına gitmedim, caminin kitabesi olabileceğini düşünerek minareden sızan kutlu çağrıya icabet ederek içeri girdim. Ancak aklım bakımsız yeşillikler içinde kaybolmuş o anıtta kalmıştı. Namazdan sonra vakit kaybetmeden yanına gidince anladım yanıldığımı. Kitabe değil, bir anıttı ve boğularak şehit olan Avcı Taburu teğmenlerinden Yanyalı Rendazâde Abdurrahman Fikret Efendi’nin aziz hatırasını yaşatmak için Ayvalık ahalisi tarafından 1909’un 29 Haziran’ın da dikilmişti.
Rendazâde tabiri dikkatimi çekti evvela. Zira memleketim Çankırı’da pek çok sokağa ve caddeye ismini veren Osmanlı İmparatorluğunun son, Cumhutiyetimizin ise ilk yıllarında bürokrasinin ve siyasetin önemli kademelerinde görev yapan, nihayet Çankırı’mızın ilk vekili Mustafa Abdülhalik Renda idi. Üstelik o da Yanyalı idi. Mutlaka bu aileden olmalıydı. Beni heyecanlandıran şey ise seneler önce tarihçi Cemal Kutay’ın Örtülü Tarihimiz kitabında okuduklarımdı.
Zira orada Mustafa Abdülhalik Renda’nın şu ifadeleri vardı; “Ben kendi ailem üzerinde yaptığım araştırmalar sonunda, dedemin dedesinin Çankırı’nın Kurşunlu nahiyesinden gitmiş Rendecioğullarından Sipahi Kurt İsmail Beşe olduğunu, askerliğini Budin’de yaptığını, yararlılık gösterdiğini, eshab-ı tımar olarak Yanya’da soyu sopu ile iskân edildiğini, Rendecioğlu soyadının önce Rendacıoğlu, daha sonra Rendâcıoğlu, en sonunda yine mahalli şive ile Rendâzadeliğe dönüştüğünü tespit ettim. Soyadı kanunu ile de RENDA’yı aldım, fakat birçokları beni kökenden Yanyalı bilirken, oraya nasıl gittiğimizi hiç düşünmez. Vazife gördüğüm ve bugün elimizden çıkmış olan Rumeli’nin her köşesinde aynı acı kopuş vardır.”
Yani burada yatan şehit kuvvetle muhtemel Çankırılıydı, hemşehrimdi. Anıtın üzerinde yazan ve adeta şehidin vasiyeti olan bu sözler beni derinden etkiledi.

Ey geçici ziyaretçi! Senden isteğim ileride alçak gönülle, ihtirassız ve iyi bir insan olarak öldükten sonra Hakka kavuşacak olan ruh haletinle kabrime doğu eğil ve başımın ucunda isteksiz kaybolan ebedi yolcuğumu an. İşte o zaman boğulan ve şimdi yeşil toprağın altında yatan bir kardeşinin acı hikayesi seni üzüntüye gark eder.
Şayet bu gördüğün kara toprak ve bu sözler ruhunun derinliğinde sana rahatsızlık verir ve seni üzerse senden dileğim;
Şayet bir Fatiha okuyarak titrerse dudağın
Gözyaşları ile ıslanırsa yanakların
Mezarımdaki çiçeklerden al iltifatımı
Ve anlat kardeşlerime zaman zaman hazin hayatımı.
Ve o andan itibaren şehidimize dair bir şeyler bulabilmek umuduyla açık kaynaklarda arama yapmaya başladım. Ancak ilginç bir şekilde neredeyse hiçbir şey bulamadım. Bu durum merakımı daha da kamçıladı. Nihayet gece saat üçe yaklaşırken geçmişte yayınlanmış ancak sonra bir şekilde kapanmış blogları, portalları indexleyen bir arşiv sitesine bakmayı akıl edebildim.
Mimar ve yerel tarih araştırmacısı Hayri Kaan Köksal Bey’in kişisel bloğunda camii ve anıt hakkında şunlar yazıyordu; “Anıt 1909 yılında, Yanyalı Rendazade Abdurrahman Fikret Efendi'nin Ayvalık'taki ölümü üzerine yapılmıştır . Yapı hakkında, "Mustafa Abdülhalik Renda" hakkında yüksek lisans tezi hazırlayan ve kitap yazan sayın Gönül Türkan Demir ile yazışılmış ancak olumlu bir sonuca ulaşılmamıştır (Demir,2012;2017). Bunun üzerine "yanyafbk.blogspot.com" sitesini yöneticisi ve yazar sayın Bülent Kocamemi ile yazışılmış ve aracılığı ile sayın Volkan Vural'a ulaşılmıştır.
Sayın Vural'ın "bu kişi belki olabilir" şeklinde yanıtladığı e-posta şöyleydi:
"Sayın KÖKSAL,
Bu e-postayı size Sayın Bülent KOCAMEMİ'nin ilettiği e-postaya istinaden kaleme almaktayım. Bendeniz Yanya eşrafından Hattatzade ailesine mensup Volkan VURAL. Uzunca bir zamandır Yanyalılar ve Yanya Şecereleri hakkında çalışma yapmaktayım. Bu babda verdiğiniz kısıtlı bilgiye istinaden şecereler üzerinde yaptığım kısa incelemede mülazım (Teğmen) rütbesinde iken hayatını kaybeden Rendazade Abdurrahman Fikret Efendiye en yakın eşleşmenin kişinin yaşı ve şecere örgüsündeki kuşağı dikkate alınınca Yahya Nizameddin Bey'in oğlu Abdurrahman Efendi olma ihtimali mevcuttur. Ağabeyi Kaplan Bey'in eşi vasıtasıyla aile ile akrabalığım mevcut bulunduğundan mütevellit yaşayan torunlarına bir ilgileri olup olmadığını soracağım. Olumlu bir bilgi alabilirsem veya başka bir eşleşme tespit edebilirsem sizi de bilgilendiririm. Saygılarımla, Volkan VURAL" (e-posta: 15 Kasım 2018, 19:37).
Bu bilgiden yola çıkarak: Yanyalı Rendazade Abdurrahman Fikret Efendi, Yahya Nizameddin Bey'in oğlu olduğu, üçüncü avcı taburunda askerlik yaptığı ve 1909 yılında (H.1327, R.1325), Ayvalık'ta Bezm-i Alem vapurundan karaya çıkarken -veya gemide iken- "denize düşerek boğulduğu" söylenebilir. Cenazesi de, 1909 tarihinde Hamidiye Camii ile Sıbyan Mektebi arasındaki alana gömülmüştür.”
Düşünebiliyor musunuz henüz yakın tarih diyebileceğimiz bir zamanda, 1900’lü yılların başında vatan için fedayı can eyleyen bir şehit ve tek muradı unutulmamak. Lakin ona dair saatler süren araştırma neticesinde bulabildiklerim sadece bu satırlardan ibaret. Ne bir makale, ne bir tez, ne bir hatırat, ne bir mektup. Oysa yaşadığımız coğrafyayı vatan kılan onların temiz ve mübarek kanı değil mi?
Hangi kurumun yetkisi dahilindedir bilmiyorum. Lakin tarihi yerlere tafsilat için en azından kare kod levhalar konulmalı. Hatta şehit ismi taşıyan cadde, sokak ve okullara da bu kodlar konulmalı. Dileyen herkes kodu okutarak o şehitle ilgili detaylı verilere ulaşabilmeli. Bu vesile ile şehitlerimizin rahmet ve minnetle bir kez daha anıyorum. Aziz ve asil ruhları şad olsun.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Hamidiye Camii; sıradan bir eser değil. "Müslüman-Türk" bir şehir odağı oluşturmak düşüncesiyle imar edilmiş bir yapıdır. Sadece taş ve betondan ibaret değildir, ideolojik bir alt yapısı ve amacı vardır.
Böylesi önemli bir caminin bahçesi rezil durumdaydı. Tuvalet kısmıni anlatmak için ise rezil kelimesi kifayetsiz kalır.
Dilerim ilgililer buna da bir el atarlar.
Comments