google.com, pub-3163838852151076, DIRECT, f08c47fec0942fa0
top of page

NEŞE DOLUYOR İNSAN

  • Yazarın fotoğrafı: Yitik
    Yitik
  • 23 Nis
  • 4 dakikada okunur

Her 23 Nisan’da zihnim beni alır götürür çocukluğuma bırakır. Benim için eğlenceli ve bir o kadar da heyecanlı bir seyahattir bu.


İlkokul hayatım boyunca tüm müsamerelerde görev aldım. Genelde şiir okurdum, bazen de piyeslerde rol alırdım. Hazırlık haftalarca önceden başlardı. İçim içime sığmaz bulduğum her fırsatta kendi kendime provalar yapar sanki karşımda binlerce insan varmış gibi rollere girer, coştukça coşardım. Müsamere günü yaklaştıkça heyecan doruğa ulaşırdı.


Hani televizyon programlarında “85 milyon bizi izliyor” diye bir klişe vardır ya. Ben de bütün ilçenin beni izlemeye geleceğini düşünürdüm.


Okulun merdivenlerinde beyaz yakalı siyah önlüğüm ve elimde mikrofonumla, bahçeyi dolduran kalabalığa görsel bir şölen sunduğumu hayal ederdim.



Ne var ki bu hayalim hep yarım kalırdı. Zira genelde 23 Nisan’da yağmur yağar ve merasimi okul içinde, koridorda yapmak zorunda kalırdık.  


Bazı seneler -muhtemelen yağmurun yağmadığı zamanlar- ilçenin meydanında düzenlenen törenlere götürürdü öğretmenimiz. O törenlerin en güzel tarafı da tören sonunda okula askeri düzende uygun adımlar ve marşlar eşliğinde dönüşümüz olurdu.


Evet yanlış duymadınız. Törenden sonra öğretmenimiz bizi sıraya sokar, “Kıbrıs Bizimdir!” “Kıbrıs Türk’tür Türk Kalacak!” sloganları eşliğinde coşkuyla okulun bahçesine kadar yürürdük.


O günlerde bu bizim için eğlenceli bir oyun olsa da büyüdükçe aslında bu küçük oyunların körpe bedenlerimize serpiştirilen “milli şuur” tohumları olduğunu anladım ve öğretmelerimizi hep hayırla yâd ettim. Allah onlardan razı olsun.


Kıbrıs demişken değinmeden edemeyeceğim. Malûm son günlerde birkaç densizin Türk askerini adada işgalci olarak nitelemesi nedeniyle Kıbrıs ülkemizde gündeminde. Olayların çıkış noktası “Başörtülü kız öğrencilerin okullardaki varlığı” ve ona gösterilen tepki olarak lanse edilse de kazın ayağı öyle değil. Bir oyunun parçası mıdır bilinmez lakin sorun öğrencinin başındaki örtü değil, İstiklal marşında tüm öğrenciler ayaktayken, başörtülü kız öğrencinin ısrarla ayağa kalkmaması ve bunu bir tavır olarak ortaya koyması.


Adadaki marjinal sol gruplar bu malzemeyi alıp işi “TSK adadan defol”a kadar getirirken, ülkemizdeki bir güruh ise topyekun Kıbrıs düşmanlığına soyundu.


Bu aslında yeni değil. Temcit pilavı gibi zaman zaman bu milletin önüne konur.


2004 senesiydi. Akşam iş çıkışı İstanbul trafiğiyle boğuşurken, bir yandan da radyo dinliyordum. İki zevzek Kıbrısla ilgili konuşuyorlar ve o zamanlar hayatta olan Rauf Denktaş ile ilgili sokak ağzıyla ağır eleştirilerde bulunuyorlardı. Canlı yayına bağlanan dinleyicilerde ağız birliği etmişlercesine programcıları destekler mahiyette konuşuyorlardı. Özel radyoların mantar gibi çoğaldığı zamanlardı. O yüzden marijinal gruplardan birinin radyosu olabilir diye düşündüm ve kulak kabarttım. Biraz sonra reklam arası verilince dönen cıngılla beynimden aşağı kaynar sular döküldü. Marijinal grup falan değil, o zamanlar muhafazakar mahallenin baş tacı ettiği TGRT idi.


İşin aslı Kıbrıs’ta Annan Planı için referandum yapılacaktı. Ve bunun için Rauf Denktaş Türkiye’de bir dizi program yapmış bu nedenle de Başbakan tarafından "Yapılacak bir şey varsa buyur Kıbrıs'ta onu yap. Ne anlatacaksan Kıbrıs'ta anlat. Ama Türkiye'ye gelip de bazı marjinal gruplarla birlikte ben KKTC'nin Cumhurbaşkanı'nın bu tür toplantıları yapmasını maalesef üzüntüyle izliyorum ve bunu kendisine de söyledim. Daha önce biliyorsunuz ATO'ya geldilerO toplantıya katılanların çoğu TSK'ya "işgalci kuvvetler" diyenlerdi. Onlarla beraber ben aynı fotoğraf karesi içinde kendilerini görmenin bahtsızlığını yaşadığımı kendisine söyledim." sözleriyle eleştirmişti.


Anlaşılan o ki günebakan çiçeği gibi otoriteye, güce dönen radyonun kerameti kendinden menkul programcıları durumdan vazife çıkarmışlardı. Denktaş’a saldırmaları bu yüzdendi. Hemen arabayı sağa çekip radyoyu aramaya koyuldum. Uzun uğraşlar sonunda numarayı düşürebildim. Ve beni canlı yayına almalarıyla birlikte aramızda şöyle bir diyalog gerçekleşti.


Merhaba, öncelikle sözümü kesmeden dinlemenizi istiyorum. Lütfen benim konuşmam bitince söyleyin ne söyleyecekseniz. Eğer TGRT FM cıngılını duymasaydım sizi aramayacaktım. Çünkü başka bayrak özlemi içinde olan marjinallerin yayın yaptığı bir radyo sanmıştım sizi. Ben ortaokul yıllarımda yıllık ödevlerimi Türkiye Gazetesi’nin kuponla verdiği Rehber Ansiklopedisi’nden yaptım. Uzun yıllar ailem gazetenize aboneydi. Siz ne ara böyle Rum yanlısı, Kıbrıs düşmanı oldunuz?


-  Olur mu öyle şey beyefendi. Biz niye Kıbrıs düşmanı olalım.


Sözümü kesmeyin. Rauf Denktaş sizin askerlik arkadaşınız mı? KKTC Müstakil bir devlettir. Müstakil bir devletin başkanını hangi hakla hangi cüretle sokak ağzıyla eleştirebiliyorsunuz? Bu hakkı size kim veriyor?


-  Bakın beyefendi sözlerinize dikkat edin. Ben de bir asker çocuğuyum. Benim babam emekli bir general.


Kenan Evren’in babası hocaydı. Hz. Nuh’un oğlu babasının yaptığı gemiye binmedi. Ne yapalım yani? Babanızın general olması Denktaş’a hakaret etme hakkı mı veriyor size? Derhal sözlerinizi geri alın. Eleştiri yapabilirsiniz ancak hiç kimseye hele Denktaş’a asla hakaret edemezsiniz.


- Medeni cesaretinizden dolayı sizi kutlarım. Biz hakaret etmedik, maksadını aşan sözler söylediysek özür dileriz.


- Bu ülkede vatan severler elbette vatan hainlerinden daha cesur olmak zorundalar. Yaptığınız ayıp. Program sonunda kayıtları dinleyin bakalım ağzınızdan çıkanlara inanabilecek misiniz. İyi yayınlar.


Benden sonra bağlanan birkaç dinleyici daha benzer sitemlerde bulundular. Ancak öfkem geçmemişti. Ertesi gün radyoyu aradım. Genel yayın yönetmeni ile görüşüp olanı biteni anlattım. Adam emekli bir asker olduğunu söyledi ve ben anlattıkça öfkelendi, konuyla ilgileneceğini söyleyip kapattı. Sonrasını bilmiyorum.


Demem o ki; Kıbrıs’ta da tıpkı ülkemizde olduğu gibi bayrak düşmanı, Türk düşmanı marjinaller elbette vardır olacaktır. Atalarımızın güzel bir sözü var gâvura kızıp oruç bozulmaz.


Ozan Arif’in dediği gibi;

Kıbrıs, Kıbrıs derler bir nazlı yardır Bu garip gönlümde sevdası vardır Kıbrıs benim için namustur ardır

Namusuna göz dikmişler duyarım Göz dikenin gözlerini oyarım


Sahi o bu değil de, her 23 Nisan'da bir günlüğüne çocukluğumuza dönsek ne güzel olurdu değil mi?

 
 
 

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page